TEZKERESİNİ ALMASINA ÜÇ AY KALMIŞTI
Yıllarca Çile Çekti, Gazi Oldu Vatan Aşkından Vazgeçmedi
Ispartalı Gazi Sinan Durmaz askerlik görevini yerine getirirken, tezkeresini almaya üç ay kala mayına basıp yaralandı. Gazilik mertebesine eriştiğini ve bunun gururunu her geçen gün daha çok yaşadığını dile getiren Sinan Durmaz, anne ve babasının kendisinin bebekken ayrıldığını, ömrünün hep çileyle geçtiğini, hayatının gazilik unvanı ile de taçlandığını belirtti. Kahraman Gazi Durmaz, ‘Başıma ne gelirse gelsin, vatan aşkımdan en ufak bir sapma dahi olmadı’ dedi.
Demokrat Gazetesi olarak, şehit ailelerimizin ve gazilerimizin hayat hikayelerini sayfalarımıza taşımaya devam ediyoruz.
Mücadele ile geçen çocukluk yıllarının ardından 10 yıl önce askere giden 34 yaşındaki Sinan Durmaz, gaziliğe kadar uzanan hayat serüvenini şu sözlerle açıkladı: “
BURASI ASKER OCAĞI
2013-2014 yılları arasında Isparta Merkez Komando Birliği’nde askerlik görevimi yapmaya gittiğimde üç aylık bir eğitim aldım. Burada iç güvenlik eğitimimi tamamladım. İç güvenlik eğitimine hakim olduktan sonra tim olarak Hakkari Yüksekova Esendere Taburuna gönderildik. Taburda birkaç gün kalmamızın ardından üst bölgesindeki karakollara çıktık.
Bizim zamanımızda askerlik görevi 12 aydı. Orada görevimizi yerine getirirken çok duygu dolu anlar yaşadım. İyi zamanlarımızda oldu, kötü zamanlarımızda oldu. Tabi burası asker ocağı burada öyle çok fazla rahatlıklara taviz verilmiyordu.
Bu yüzden disiplin her zaman ön planda olmuştu. Disiplinin haliyle bizim üzerimizde de çok fazla etkileri oldu. Komutanlarımızla aramızda alt üst emir statüsünde çizgili bir ilişki vardı. Onun dışında o dönemde askerlik yapan devrelerimizden bizden üst devrede olanlar, alt devrede olanlar vardı ve olabildiğince hep beraber birbirimize kardeş gibi yaklaşmıştık. Yeri geldi birbirimizin hem annesi hem babası olduk. Dertlerimizi sorunlarımızı beraber paylaştığımız için aramızda kenetlenme vardı. Çünkü orada hepimiz yalnızız, hiç birimizin yakını yok. Aslına bakarsanız orada bizim birbirimizden başka kimsemiz yok.
ÇOK KORKU DOLU GİDİYORUZ AMA BİR YERDEN SONRA O KORKU YERİNİ VATAN AŞKINA BIRAKIYOR
Görevimi icra ettiğim zamanlar da hava şartları bizleri çok zorluyordu. Rakım olarak çok yüksek bir konumdaydı bulunduğumuz karakol. Sürekli karlı ve yağmurlu geçiyordu. Askere ilk gideceğimiz zaman o yaşlarda bir delikanlı için içinde bulunduğu durum çok korku dolu oluyor, ama oraya gidince o korku yerini vatan, millet ve toprak aşkına dönüştürüyor. Orada kutsal bir görev yaptığını idrak ediyor insan o şartların altında. İnsanın başına orada her an her şey gelebileceği için her çıktığımız göreve dua ederek gidiyorduk. Her çıktığımız görevde temkinli ve komutanlarımızın emirlerine uyarak ilerliyorduk. Kendimizden her an ödün veriyorduk. Biz çok uyursak düşman uyumaz bunu biliyorduk.
TEZKEREMİ ALMAYA ÜÇ AY KALMIŞTI
3 ay kalmıştı tezkeremi almama. Askerlik görevinde hiç izin kullanmamıştım eve belki daha erken dönerim diye. Neredeyse bitti gözüyle bakıyorduk askerliğe. Yavaş yavaş yaz dönemine de gidiyorduk. Yerlerdeki karlar yavaş yavaş erimişti. Ramazan ayındaydık. Ramazan ayının üçünde orucumuzu tutabilmek için kalktık, niyetlendik. Yerime geçip beklediğim zaman komutanımız geldi. Komutanımız ‘Sinan’ diye seslendi, emredin dedim ve bana; “Yeni gelen askerlerimizden birkaç tanesini yanına al bölgeyi tanısınlar” dedi. Görev yerine gittiğimizde orada mayın ekibi de vardı. O bölgelerde çok mayın olduğu için o bölgeleri temizliyorlardı. Biz de o bölgeye gittik. Orada işlerimizi halledip, belli bir saat kalmamızın ardından malzemelerimizi topladık. Komutan bana demişti ki; Sinan sen önden git, ben kalan malzemeleri yeni askerlere toplatıp geliyorum arkandan dedi.
O AN ANLADIM MAYINA BASTIĞIMI
Dağın tepesine doğru bir iki metre açıldıktan sonra ayağımı yere basar basmaz boğuk bir patlama sesiyle karşı karşıya kaldım. Tabi o an direkt anladım mayına bastığımı. Biraz soğukkanlı bir yapıya sahip olduğum için hiç kendimi, şuurumu kaybetmedim. Her şeyi an be an hatırlıyorum. Yere düştüğümde direkt postalıma baktım ve postalım çiçek gibi açılmıştı. Yüksek rakımda olduğumuz için sürekli sis ve bulut içerisindeydik. Göz gözü görmüyordu ama ben komutanlarıma direkt seslenmiştim. Geldiklerinde mayına bastığımı söyledim ve yardım istedim. Sıhhiyeci üsteğmenimiz gelip baktı ayağıma ve taban kısmından ayağıma doğru büyük bir açılma olmuş. Tabi ben orayı görmemiştim. Ben postalımın kenarından baktığımda ayağımın paramparça olduğunu gördüm ve ayağımı direkt yere indirdim. Orada ilk müdahaleyi yaptıklarında çok şiddetli bir acı yaşadım. O yaşadığım acıyı herkesin kaldırabileceğini düşünmüyordum. Daha sonra bölgedeki ambulanslara ve helikopterlere anons geçtiler. Hava şartlarından dolayı gelen helikopteri indiremediler.
HER GEÇEN SANİYE AĞRI VE ACI DAHA DA ŞİDDETLENİYOR
Helikopter iniş sağlayamadığı için orada bulunan komutanlarımız helikopterin karakola iniş yapmasını sağlamaya çalıştılar. Daha sonrasında beni araçla karakolun bulunduğu alana götürdüler. O süreçte gelir gelmez bir iki haftalık askerlerken bu durumda yanımızda oldukları için psikolojik açıdan çok fazla etkilendiler. Beni battaniyeye yatırdılar, ilk müdahaleleri gerçekleştirdiler. Ayağıma tampon yapıp, ayağımdaki postalı kesip temizlediler ve ardından iğne vurdular. Beni battaniye ile kamyonetimize kadar götürdüler. Tabi tepeye çıkartıyorlar ama çok zorlanıyorlar. Beni bir bırakıp bir kaldırıyorlar biraz daha gidip dinleniyorlar. Böyle bu şekilde ilerleyerek kamyonete kadar götürdüler. Her geçen saniye, her geçen dakika ağrılarım ve acılarım dayanılmaz hale geldi.
HELİKOPTERİ İNDİREBİLMEK İÇİN SEFERBER OLDULAR
Komutanlarım, asker arkadaşlarım ve devrelerim hepsi helikopteri indirmek için seferber oldular. Kometler falan yakıyorlar ama göz gözü görmüyor, helikopterde ineceği alanı göremiyor. En sonunda ben karakola yaklaştığım sırada nasıl olduysa havadaki sis sadece helikopterin ineceği bölgede açıldı. O an helikopteri kullanan pilotumuz hemen inişi sağladı. Beni araçla helikopterin yanına götürüp direkt bindirdiler. Helikopterin içerisinde yapılan müdahaleyi kontrol ediyorlardı. Yapılan müdahalenin gayet iyi olduğunu ifade ettiler. Daha sonra beni bir tane komutanla beraber direkt Hakkari Yüksekova’daki Alay’a götürdüler. Orada ambulanslar alayın içerisinde hazır beni bekliyorlarmış zaten. Tam ambulansa bindirdiler hastaneye götüreceklerken alay komutanımızdan talimat geldi. Alay komutanımızın emriyle orada bulunan hastaneye değil de Van’da bulunan Yüzüncü Yıl Araştırma Hastanesine sevk edildim. Beni tekrar ambulansla helikopterin yanına götürdüler. Helikopterin çalışması zaman alıyordu ve bu süreçte yaşadığım acı her saniye daha da şiddetlenmeye devam ediyordu. Beni aktarmalı şekilde Van’a gönderdiler.
AİLEM ŞEHİT OLDUĞUMU DÜŞÜNMÜŞ
Ben orada hastaneye sevk edildiğim sırada ailem mayına bastığım haberini almışlar. Aldıkları haberle de çok fazla sarsılmışlar. Şöyle bir durum var ki ben bir yaşından beri annemle babam ayrı olduğu için belli dönemlerde yurtlarda kaldım. Belli dönemlerde de anne tarafımın yanında kaldım. Kolay olmayan şartlarda büyüdüğümden ötürü böyle de bir durumun başıma gelmesi hem annemi hem ailemi çok etkilemiş. İlk zamanlarda ambulans ve askeri araçlarla evimizin önüne gittiklerinde ailem ve akrabalarım şehit düştüğümü zannetmişler.
BEN NASIL DEVAM EDECEĞİM?
Beni Van’da bulunan hastaneye götürdüklerinde ayağımın belli bir kısmını keseceklerini söylediler. Bayağı bir sinir ve doku kaybı olduğunu ve kemiklerinde un ufak olduğunu söylediler. Tabi yirmili yaşlarda bir genç olarak o an o durumu kabullenemedim ve kabul etmedim.
Çünkü bir anda hayatınız film sahnesi gibi değişiyor ve yirmili yaşlarda bir genç, bir delikanlı için çok zor bir durum. O an için aklımdan tek geçen şey bu andan itibaren nasıl olacak, nasıl gidecek ve en önemlisi de ben nasıl devam edeceğim diye düşünüyordum. Çünkü o zamanlar bir uzvumu kaybettim bundan sonrasında da beni artık zorlu bir hayat bekliyor diye kafama oturttum düşüncelerimi. Ben orada tabi kabul etmedim bu durumu. Eğer geçici olarak kanamayı durdurabilme imkanınız varsa durdurun dedim. Ben ayağım kesilecekse bile bu ameliyatın Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde (GATA) kesilmesini istiyorum diye ifade ettim.
ÇOK ÇİLELER ÇEKTİK, ÇOK SIKINTILARIN ÜSTESİNDEN GELDİK
Ailem yanıma gelmişti, onları uçakla Van’a götürdüler. Onları o ilk gördüğüm an psikolojik olarak çok etkilenmiştim. İçten içe bir rahatlama gelmişti onları görünce. Bir yıla yakın bir süredir annemi görmüyordum. Sürekli dağdayız, sürekli bölgedeyiz ve sürekli stres içerisinde bir ortamdaydık. Tabi annemi görüp, onun kokusunu almak beni hem rahatlatmıştı hem de motive etmişti. İkimizde çok duygulandık o an. Zaten o yaşa kadar durumumuz iyi olmadığı için çok çileler çektik ve çok sıkıntılarla baş ettik. Bir de bu durumun bütün bu yaşananların üzerine eklenmesi bizi tabi ki çok duygulandırdı.
Bütün bunların ardından komutanımız geldi ve bana taleplerimi ve isteklerimi sordu, ne gerekiyorsa yapacağını ifade etti. Ona buradaki hocalarımıza itimadımın sonsuz olduğunu ama GATA’da şartların daha fazla elverişli olduğunu düşünerekten tedavimin kalan bölümünü orada devam ettirmek istediğimi söyledim.
AYAĞIMIN BELLİ BİR KISMINI KESMİŞLERDİ
O dönemler ayağından vurulan polis arkadaşımla beni bir ambulans uçakla Ankara’ya gönderttiler. Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne ilk gittiğimde ortopedi bölümüne yatışım yapıldı ve ardından plastik cerrahi bölümüne aktarıldım. Orada üç dört aylık bir bekleyişin ardından yapılacak tedaviye karar verildi. GATA’da o tedavi yapıldıktan sonra ameliyata girdim ve ilk ameliyatım 11-12 saat sürdü. Sabah saatlerinde girip hava karardığından çıkmıştım ameliyattan. Ameliyatım yarı yarıya risk içeriyordu. Tabi bu ameliyatın benim üzerimde çok büyük etkileri oldu. Dokuz, on gün kendimi toparlayamadığım için yoğun bakımda kaldım. Daha sonrasında ameliyatımı oldum ve yaralarım biraz toparlandı. Ameliyat sonrası gözlerimi açtığım ilk ayağıma baktım ve ayağımın bir kısmını kesmişlerdi. Başımı kaldırıp baktığımda ayağımın bir kısmının olmadığını gördüm. Tabi orada o an yoğun bakımda kendi kendime olunca duygulandım ve ağladım. Oradaki hemşireler beni motive etmeye çalışsa da psikolojik olarak çok zor bir şey yaşadım. Allah kimsenin başına vermesin böyle bir durumu.
BİR YAŞA KADAR SAPASAĞLAM GELİP, BİR YAŞTAN SONRA UZVUMU KAYBETMEK ZOR OLDU
Bir yaşa kadar sapasağlam geliyoruz ve bir yaştan sonra bir uzvumu kaybettiğimde kabullenmem zor oldu. İnsanı bu durum gerçekten çok derinden yaralıyor. Bunu kabullenmek çok oluyor ama bu insanın elinde olmuyor. Bizim gazilerimizin de en büyük sıkıntısı bu. O yaşa kadar sapasağlam olup, o yaştan sonra o hale gelinmesini kabul etmek çok güç oluyor. Yapacak bir şey olmadığını artık biliyordum ve bunda da vardır bir hayır diye düşünüyordum artık.
AYRI BİR HEYECAN, AYRI BİR KORKU YAŞADIM
İlk hava değişimi zamanım geldi. Askerlik dönemim ve hastanedeki yatış sürelerim dahil bir yılı gecik bir süre evime gitmedim. Erken tezkere alabilmek için izin de kullanmamıştım usta birliğinde. Artık ilk defa evime gidip kendi yatağımda uyuyacaktım. Tabi bunun ayrı bir heyecanı, ayrı bir korkusu vardı bende. Nasıl olacaktı? Ben o arabadan nasıl inecektim?
Beni orada bekleyen bir sürü insan vardı. Kendi kendime utanmalarım, sıkılmalarım oldu. Soğuk soğuk terleme ve gerilmeler yaşadım. O an çok farklı düşüncelerin içerisine girmiştim. Onu yaşamayan bilemez evet ama ben bile hangi kelimelere sığdıracağımı bilemedim yaşadıklarımı. Eve daha da yaklaşmıştık ve telefonlar sürekli çalıyordu nerede kaldınız diye. Hastanedeyken haliyle çok bakımsız kaldım, zayıfladım ve saçlarım falan uzamıştı. Araçtan indiğimde iki kolumda da kuzenlerimin destekleriyle içeriye girdim. Beni alkışladılar falan o an ama ister istemez boğazım düğümlenmedi değil o an. İçime bir şeyler saplanmıştı.
İNSANLARIN KARŞISINA ÇIKMAYI SİNDİREMEDİM
Sapasağlam gittiğin evden, geriye döndüğünde bir koluna birisi, diğer koluna birisi girmiş ve sen onların desteğiyle içeriye girip oturabiliyorsun. Eve gittiğim gün kalabalıktan pek bir şey anlayamadım ama ertesi gün olduğunda kahvaltı hazırlamışlar dayımın evinde ve beni de çağırdılar. Onlara beni birileri alsın, ben nasıl geleyim diye söyledim. İki kolumda da destek olan akrabalarım olduğu için artık o an gözyaşlarımı tutamadım. İnsanların karşısına çıkmayı bir an sindiremedim. Daha sonraları biraz biraz toparlamaya başladım. Devletimiz bize iş imkanı verdi ve o imkanı değerlendirdim. İşe girişimin ardından bir süre sonra evlenip yuvamı kurdum. Allah eşim ve bana bir tane evlat nasip etti çok şükür. Evimizi, arabamızı aldık. Allah devletimize zeval vermesin hala arkamızda durmaya da devam ediyor.
Günümüze geldiğimizde Allah’ıma sonsuz şükürler ediyorum. O an orada şehitte düşebilirdim. Ben annemin tek evladıyım ve şehit düşseydim bu annem için çok zor olurdu. Böyle bir gazilik unvanını alabilmekte çok onurlu benim için. Böyle bir şeyi Allah bana nasip ettiği için gurur duyuyorum. Bu durumun gurur verici olduğunu her geçen gün daha iyi anlıyorum. Çünkü herkese nasip olmuyor.
9 senedir adliyede çalışıyorum ve tıpkı askerde olduğu gibi görevime sıkı sıkıya sarılıyorum. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum, ve çalışmaya da devam edeceğim.
Son olarak eklemek istediğim orada görev yapan askerimizin, polisimizin Allah yar ve yardımcısı olsun. Biz onların sayesinde burada rahat bir nefes alabiliyoruz. Gelecek nesillerimizin de bu şuurda, vatan aşkıyla vatan ve millet aşkıyla evlatlarına sıkı sıkıya sarılmalarını temenni ediyorum.” ifadelerine yer verdi. (Sümeyye Savcı)


Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.