Türkiye bugün öfkeli değil; yorgun.
Bu fark çoğu zaman gözden kaçıyor ama belirleyici olan da tam olarak bu.
Toplum artık bağırmıyor, sokaklara dökülmüyor, büyük cümleler kurmuyor. Çünkü yaşananlar bir “anlık kriz” değil; uzun süredir devam eden bir aşınmanın sonucu. Ekonomi, hukuk, eğitim, siyaset… Hepsi ayrı ayrı tartışılıyor ama ortak bir duyguda birleşiyor: “Bir şey değişmiyor.”
İşte toplumsal yorgunluk tam da burada başlıyor.
Bu yorgunluk tembellik değil, korkaklık hiç değil. Bu, sürekli mücadele hâlinde kalmanın insanı içten içe tüketmesidir. Tepki vermenin sonuç doğurmadığına inanılan bir yerde, sessizlik başlar. Ve bu sessizlik, demokrasiler için en tehlikeli eşiği ifade eder.
Tam bu noktada durup şunu hatırlamak gerekir:
Bu milletin tarihi, yorgunken vazgeçenlerin değil; yorgunken ayağa kalkanların tarihidir.
Mustafa Kemal Atatürk, bir imparatorluğun enkazı üzerinde mücadeleye başladığında bu topraklarda sadece yoksulluk yoktu; umutsuzluk da vardı. İnsanlar savaştan, kayıptan, ihanetten yorulmuştu. Ama Atatürk’ün asıl mücadelesi düşmanla değil, milletin umudunu yeniden ayağa kaldırmakla oldu.
Onun en büyük başarısı, silah kullanmak değil;
“Bu millet hâlâ kaderini kendi eline alabilir” fikrini yeniden inşa etmesiydi.
Bugün Türklük meselesi de tam burada anlam kazanıyor. Türklük; bir etnik tanımın ötesinde, ayağa kalkma iradesinin adıdır. Zor zamanlarda devletten önce sorumluluk alan, geleceği bugünden daha kötüye razı olmayan bir bilinçtir. Atatürk’ün “Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir” sözü bir övgü değil; bir görev tanımıdır.
Toplumsal yorgunluk bu görev duygusu zedelendiğinde başlar. İnsanlar kendilerini sadece seyirci hissettiklerinde yorulurlar. Oysa bu ülkenin mayasında “seyirci kalmak” yoktur. Tarih boyunca Türk milleti, en zor anlarda bile “benden bir şey olmaz” dememiştir.
Bugün yapılması gereken, toplumu daha fazla sert söylemle zorlamak değildir. Toplumun ihtiyacı olan şey; güven, tutarlılık ve yeniden inanma zeminidir. Atatürk’ün en büyük mirası da budur: Umudu romantik bir duygu değil, akılcı bir direnç biçimi olarak görmek.
Unutmamak gerekir:
Umudunu kaybeden toplumlar sessizleşir,
umudunu diri tutan toplumlar yolunu bulur.
Türkiye bugün yorulmuştur ama tükenmemiştir.
Çünkü bu millet, umudunu kolay kaybeden bir millet değildir.
Ve Atatürk’ün bize bıraktığı en kıymetli miras da tam olarak şudur:
“Şartlar ne kadar ağır olursa olsun, vazgeçmek Türk milletine yakışmaz.”
Yorulduk, evet.
Ama vazgeçmedik.
Ahmet Sonkaya
CHP Isparta İl Başkan Yardımcısı




