Isparta

Bir Medya Vicdanı Meselesi

Bir Medya Vicdanı Meselesi

11. yargı paketi ile cezaevlerinden 50 binin üzerinde hükümlü tahliye edilirken, kamuoyunda hala sokak hayvanlarının toplanması, barınaklar, besleme yasakları konuşuluyor.

Konu her açıdan can yakıcı. Konuyla ilgili sık sık Parantez TV’de sevgili Ruzin Azerhan ile birlikte değerlendirmeler yapıyoruz.

Aslında, bu yazıda sözü SDÜ İletişim Fakültesi’nden kıymetli hocalarım Doç. Dr. Şakir Güler ve Doç. Dr. Serdar Gezer’e bırakacağız.

Her konuda olduğu gibi sokak hayvanları konusunda da medyanın neyi nasıl gördüğü ve bize nasıl gösterdiğiyle ilgili bir sorunla karşı karşıyayız.

Editörlüğünü Doç. Dr. Şakir Güler ve Doç. Dr. Serdar Gezer’in yaptığı Medya ve Sokak Hayvanları: Haklar, Temsiller ve Toplumsal Algı tam olarak bu kör noktaya işaret eden önemli bir çalışma.

Çok sayıda akademisyenin makaleleri ile konuya derinlik kazandıran kitap, sokak hayvanlarını anlatmaktan çok, onlar üzerinden kurulan medya dilini ifşa ediyor. Yani meseleyi duygusal bir yerden değil, temsil, hak ve algı çerçevesinden ele alıyor. Bu yönüyle hayvan hakları tartışmasına “vicdan” kadar akıl ve sorumluluk da ekliyor.

Haber, Gerçeği Aktarmaz; Gerçeği Kurar

Kitabın temel iddiası net: Medya, sokak hayvanlarıyla ilgili olayları yalnızca aktarmıyor; onları belirli kalıplar içine sokarak yeniden üretiyor. Bir köpek saldırısı “tehlike”, “korku” ve “kontrol” kavramlarıyla sunulduğunda, aslında yalnızca bir olay değil, bir anlam dünyası inşa ediliyor.

Bu çerçevede hayvan, çoğu zaman bir özne değil; potansiyel tehdit olarak karşımıza çıkıyor. Hayvansever ise bu tehdidi “görmezden gelen”, toplumsal düzeni bozan bir figür hâline getiriliyor. Kitap, bu temsil biçiminin tesadüfi olmadığını, medya pratiklerinin doğal bir sonucu olduğunu gösteriyor.

Hayvansever Neden Bu Kadar Rahatsız Edici?

Eserde dikkat çeken bölümlerden biri, hayvanseverlerin medyada nasıl konumlandırıldığına dair analizler. Hayvanseverlik çoğu zaman irrasyonel, aşırı duygusal ve marjinal bir tutum gibi sunuluyor. Oysa kitapta altı çizilen gerçek şu: Hayvanseverlik, kamusal alanda karşılıksız sorumluluk alan nadir yurttaş pratiklerinden biri.

Bu pratik, doğrudan doğruya yerel yönetimleri, kamu politikalarını ve devletin yükümlülüklerini hatırlatıyor. Belki de tam bu yüzden rahatsız edici. Çünkü medya, sorunu yukarıya doğru değil, aşağıya doğru tanımlamayı daha güvenli buluyor.

Dil Masum Değil

Kitap boyunca sıkça vurgulanan bir başka mesele de kullanılan dil. “Uyutma”, “toplama”, “başıboş” gibi kavramlar, teknik ve nötr ifadeler gibi dolaşıma sokuluyor. Oysa bu kelimeler, yapılan müdahaleyi etik bir tartışmanın dışına çıkarıyor.

Dil yumuşadıkça mesele sertleşiyor. Medya bu dili tekrar ettikçe, toplum da olan biteni sorgulamadan kabulleniyor. Kitap, tam bu noktada gazeteciliğin sorumluluğunu hatırlatıyor:

Dijital Medyada Büyüyen Kutuplaşma

Eserde sosyal medyaya dair yapılan değerlendirmeler de oldukça çarpıcı. Dijital platformlar, medyada kurulan korku ve tehdit çerçevesini daha sert, daha hızlı ve daha kontrolsüz biçimde yeniden üretiyor. Hayvanlar üzerinden kurulan nefret dili, hayvanseverleri de hedef alan bir linç kültürüne dönüşüyor.

Bu durum, geleneksel medya ile dijital medya arasında kurulan tehlikeli bir sürekliliğe işaret ediyor.

Kitabın Asıl Hatırlattığı Şey

Medya ve Sokak Hayvanları, okuyucuya şunu soruyor: Gazetecilik, güçlünün dilini mi tekrar eder, yoksa görünmeyeni mi görünür kılar?

Bu kitap, sokak hayvanları üzerinden aslında medyanın kendisini tartışmaya açıyor. Belki de en rahatsız edici tarafı burada. Çünkü sorumluluğu yalnızca belediyelere ya da siyasetçilere değil, manşeti atanlara, haberi yazanlara da yüklüyor.

Kim bilir, sokak hayvanları konusunu konuşulurken, biz bu meseleyi gerçekten anlamaya mı çalışıyoruz, yoksa bize ezberletilen bir hikâyeyi mi tekrar ediyoruz?