Dijital teknolojilerin çocukların yaşamında giderek daha merkezi bir yer edinmesi, beraberinde hem büyük fırsatlar hem de ciddi riskler getiriyor. Ebeveynler ve eğitimciler çocukları çevrimiçi tehditlerden korumak isterken, bazı ülkelerde geliştirilen "dijital karne", "davranış analizi" ya da "empati skoru" gibi sistemler yeni bir tartışmayı da gündeme taşıyor: Güvenlik mi, gözetim mi? Görünürde çocukları koruma amacı taşıyan bu uygulamalar, aslında onları dijital gözetim kültürüne alıştırıyor olabilir. Peki, çocukların ekran sürelerini takip etmek, sosyal medya davranışlarını analiz etmek ya da yapay zekâ ile empati skorları oluşturmak ne kadar etik? Dahası, bu sistemlerin uzun vadede özgür bireyler değil, itaatkâr dijital yurttaşlar yetiştirme riski taşıdığını göz ardı mı ediyoruz?
Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Teknoloji Fakültesi’nde görevli ve Siber Güvenlik ve Bilişim Hukuku Derneği Başkanı Doç. Dr. Ahmet Ali Süzen, konuya ilişkin şu açıklamalarda bulundu:
“Bu soru beni derinden rahatsız ediyor çünkü burada çok ince bir çizgide yürüyoruz. Çocuk güvenliği adına yapılan şeyler, aslında gelecek nesilleri "normalleşmiş gözetim" kültürüne alıştırıyor olabilir. Önce gerçekleri ortaya koyalım: Çin'de "dijital karneler", Güney Kore’de "dijital sağlık raporları", bazı Avrupa ülkelerinde "dijital davranış analizi" uygulamaları var.”
Bu sistemler şunları ölçüyor:
• Günlük ekran süresi
• Hangi uygulamaları ne kadar kullandığı
• Sosyal medya etkileşim kalıpları
• Yapay zekâ araçlarından yararlanma düzeyi
• Hatta bazılarında "dijital empati skoru"
İki tarafı da objektif olarak değerlendirmek gerekiyor: Güvenlik Argümanları (destekleyenler):
• Siber zorbalığın erken tespiti
• Dijital bağımlılığın önlenmesi
• Zararlı içeriklerle karşılaşmanın engellenmesi
• Ebeveynlerin bilinçlendirilmesi
• Çocukların dijital okuryazarlığının geliştirilmesi
Bir uzman gözüyle baktığında endişeleri olduğundan söz eden Doç. Dr. Süzen, üç sınıflandırmada bulundu:
1. Normalleşen Gözetim Kültürü: Çocuklar sürekli izlenmenin "normal" olduğunu öğreniyor. Bu, yetişkinlikte özel yaşam hakkına saygı duymayan bir nesil yaratabilir. "Eğer saklanacak bir şeyin yoksa neden rahatsız oluyorsun?" zihniyeti gelişiyor.
2. Davranış Manipülasyonu: Bu sistemler sadece ölçmüyor, aynı zamanda davranışı şekillendiriyor. Çocuklar "iyi puan" almak için doğal davranışlarını değiştiriyor. Bu, otantik kişilik gelişimini engelleyebilir.
3. Sosyal Sınıflandırma Riski: “Dijital karne" sistemi çocukları kategorilere ayırıyor. "Dijital vatandaş", "risk altındaki kullanıcı" gibi etiketler yapıştırılıyor. Bu, sosyal ayrımcılığa yol açabilir. En büyük tehlike: "Panoptikon Etkisi"
Panoptikon Etkinin On sekizinci yüzyıl filozofu Jeremy Bentham'ın "Panoptikon" hapishanesindeki gibi olduğunu dile getiren Doç. Dr. Süzen, “Mahkûmlar sürekli izlenebileceklerini bildikleri için kendilerini sansürlerler. Çocuklarımız da dijital Panoptikon'da büyüyor” dedi.
Alternatif yaklaşım önererek “Dijital Okuryazarlık" modeli yerine "Dijital Özerklik" modelini savunan Doç. Dr. Süzen:
1. Eğitim Odaklı Yaklaşım: İzleme değil, öğretme
2. Şeffaflık ve Kontrol: Çocuk kendi verilerini görebilmeli, silebilmeli
3. Yaş Uygun Gizlilik: 14 yaş altı sıkı koruma, üstü kademeli özerklik
4. Aile Merkezli Çözümler: Okul değil, aile karar vermeli
Teknik önerilerim:
• "Dijital Ayna" uygulamaları: Çocuk kendi dijital davranışlarını görebilsin ama bu veriler hiçbir yerde saklanmasın
• Yerel İşleme: Tüm analizler cihazda yapılsın, merkezi sunuculara gönderilmesin
• Geçici Veriler: 24-48 saat sonra tüm veriler otomatik silinsin
• Çocuk Kontrolü: 13 yaş üstü çocuklar sistemi kapatabilsin
Bu sistemlerin şu haliyle çocukları korumaktan çok, onları dijital totaliter topluma hazırladıklarını dile getiren Doç. Dr. Süzen, “Çocuk güvenliği çok önemli ama bunu yaparken gelecek nesillerin özgürlüklerini ipotekleyemeyiz. Altın kural: Çocuklara öğretmemiz gereken şey, dijital dünyada nasıl itaat etmeleri değil, nasıl eleştirel düşünmeleri ve kendi haklarını koruyabilmeleri olmalı. Bu konuda ebeveynler, eğitimciler ve teknoloji şirketleri acil olarak bir araya gelmeli. Çünkü bugün aldığımız kararlar, 20 yıl sonraki toplumun karakterini belirleyecek” diyerek sözlerini noktaladı.





