Yeni Anayasa söylemi üzerinden yürütülen süreç, kamuoyuna açık ifadelerden çok, satır aralarına gizlenen mesajlar ve perde arkasındaki pazarlıklarla şekilleniyor. Bu sürecin merkezinde ise dikkat çeken üçlü bir denge bulunuyor: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP lideri Devlet Bahçeli ve İmralı'daki PKK lideri Abdullah Öcalan.



Erdoğan'ın "Çözüm" Hesapları Yeniden Masada mı?


DEM Parti Eş Başkanı Pervin Buldan’ın açıklamaları, yıllar önce sona eren Çözüm Süreci’nin kimi unsurlarının yeniden gündeme geldiğini gösteriyor. Özellikle Hakan Fidan’ın MİT Müsteşarı olduğu dönemdeki görüşmelerin bugün yeniden hatırlatılması, geçmişte atılan adımların yeni bir formülle güncellenmek istendiğine işaret ediyor.


O dönem “Erdoğan, milliyetçi tepkilerden çekiniyor” denilmişti. Bugün ise Erdoğan, o milliyetçi tepkileri yönetme görevini MHP lideri Devlet Bahçeli’ye devrederek, Çözüm Süreci’nin zeminini Bahçeli’nin diliyle şekillendirmeyi tercih ediyor.

Bahçeli’den “Umut Hakkı”, DEM’den Zımni Onay


Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’a yönelik “umut hakkı” çıkışı, sıradan bir açıklama değil. Zira Öcalan’ın yıllar önce kaleme aldığı ve “İmralı Notları” adıyla kamuoyuna yansıyan metinler, bugün Ankara’daki anayasa tartışmalarının pusulası hâline gelmiş gibi görünüyor. Öcalan’ın, “Gerillanın çatışmasızlık ortamına girmesi için parlamentoda kanunla kurulacak bir komisyon gerekir” ifadeleriyle dile getirdiği talepler, Bahçeli’nin çağrıları ve Erdoğan’ın anayasa ısrarıyla bir noktada kesişiyor.



Barış Konseyi ve Anayasa Kurucu Konvansiyonu: Eski Talepler Yeniden Raflarda


Öcalan’ın geçmişte dile getirdiği öneriler arasında yer alan Barış Konseyi, meclis komisyonları, tazminat düzenlemeleri ve anayasal tanınma gibi başlıklar bugün yeniden konuşuluyor. Özellikle “Anayasa Kurucu Konvansiyonu” fikrinin Numan Kurtulmuş ve anayasa hukukçusu Osman Can gibi isimler üzerinden tekrar gündeme gelmesi, bu sürecin sadece DEM ya da AK Parti ile sınırlı olmadığını gösteriyor.


CHP'nin İkilemi: Komisyon Var, Anayasa Yok


CHP lideri Özgür Özel’in, meclis komisyonlarına destek vereceklerini ancak yeni anayasa sürecine engel olacaklarını açıklaması, partinin süreç karşısındaki “dengede kalma” çabasını ortaya koyuyor. Ancak bu pozisyon, kamuoyunda “ya içeridesin ya dışarıda” şeklinde sorgulanmaya başlanmış durumda.

Sessizlikteki Mutabakat: Bilme Hakkımız Varken Bil(e)miyoruz


Tüm bu gelişmeler gösteriyor ki, Türkiye kritik bir dönemeçte. Yeni anayasa süreci, sadece hukukî bir metin değişikliği değil; aynı zamanda bir toplumsal mutabakat arayışı, bir barış pazarlığı ve bir siyasi gelecek kurgusudur. Ancak bu süreçte toplumun en çok ihtiyacı olan şey şeffaflık ve açıklıktır.


Kapalı kapılar ardında yürütülen görüşmeler, kamuoyunun bilgi alma hakkını engelliyor. Anayasa gibi tüm toplumu etkileyecek bir süreçte, sadece birkaç aktörün inisiyatifiyle adım atılması demokrasi adına ciddi bir zaaf yaratmaktadır.



Sonuç: Yeni Anayasa mı, Yeni Türkiye mi?


Bu sorunun yanıtı henüz verilmiş değil. Ancak bilinen şu ki; bugün atılan adımlar, geçmişteki çözüm süreçlerinin gölgesinde ilerliyor. Ve bu sürecin en kritik aktörleri hâlâ sahnede: Erdoğan, Bahçeli ve Öcalan… Ortak hedef olarak görülen “Yeni Anayasa” ise bu üçlü dengenin üzerinde yükselmeye çalışıyor.


Toplumun sorması gereken soru artık şu:


Yeni anayasa kimin eliyle, kimin adına ve kimin yararına yazılıyor?

Editör Hakkında